Çocuğu olanlar bilir, çocuk doğduğu andan itibaren nasıl bir dünyaya geldiğini anlamak ister. Kimden korkulur, kim güven duygusu verir, çeşitli yüz ifadelerinin anlamı nedir, istediğini nasıl elde edebilir, kızmak, küsmek, sevinmek ne demektir ve bu duygular nasıl ifade edilir vs. Bu dünyada var olabilmek için çocuk öğrenmek zorundadır ve öğrenir. Hayvanlar da biraz öyledir. Geviş getiren hayvanlarda pek görmediysem de, aslan ve kaplan yavruları avlanmayı, civcivler uçmayı öğrenirler.

Oynamak ise tüm memelilerin ortak özelikleridir. İnsanoğluna çok benzeyen maymundan başlayarak, insanoğluna ne yakın kedi ve köpeklerden geçerek, insana çok uzak olan balinalara ve yunuslara kadar tüm memeliler genç yaşlarında oynaşırlar, civeleşirler, birbirleriyle dalaşırlar, şımarırlar.

Oynamak ve öğrenmek çocukların en iyi yaptıkları iki iştir. Bir meslektaşım anlattı. Kızına çarpmayı öğretecekmiş. 2 kere 2 gibi en basit örneklerden başlamış. Bir dakika ya geçmiş ya geçmemiş, küçük kız, hani 4 kere 13, 52 eder, öyle mi? diye sormuş. Tahmin etmişsinizdir aklı erdiginden beri çocuk evde iskambil oyunları oynamaktadır !

Öte yandan büyükler de öğretmeye, kendi değer ve düşünce sistemlerini küçüklere aktarmaya pek heveslidirler. Bugüne kadar ülkemizin istinasız tüm iktidarlarının eğitimini bir beyin yıkama vasıtası olarak görmelerini doğru bulmuyor olabilirsiniz belki ama bunun önüne zor geçilir bir dürtü olduğunu da teslim etmelisiniz. Ana babalar ve öğretmenler de boş durmazlar, toplumun ve kendilerinin ortak değerlerini, yaşam felsefelerini ve inançlarını çocuklarına aşılamak için olağanüstü bir çaba gösterirler. Müdürü, polisi, jandarması, konu komşusu da cabası...Öğrenmeye aç çocuklar öğretmeye aç büyükler tarafından kuşatılmışlardır. Öğrenmeye talep olduğu gibi öğretmeye de arz vardır! Bu karşılıklı arzunun önüne nasıl geçilebilir ki? Geçilemiyor tabii; birileri öğretiyor, diğerleri öğreniyor. Ellerinden geldiğince elbet...

Çocuklar ta doğuştan öğrenmeye ve oynamaya can attıklarına göre ve büyükler de çocuklara öğretmek için yanıp tutuştuklarına göre, taraşarın amaçlarına ulaşmak için oyunla öğretmekten daha kestirme bir yol olabilir mi? En etkin yöntem bu olmalı öyle değil mi? Mantık öyle söylüyor. Kazın ayağı öyle değil işte. İçine girmeye gerek yok, okul binalarımıza şöyle bir uzaktan bakınca eğitim sistemimizin oyun ne derece uzak olduğu hemen anlaşılır. Okullar sanki çocuk yetiştiren mekânlar değil de azılı haydutların kapatıldığı hapishanelerdir. Dünyanın en sevimsiz, en soğuk, en içine girilmeyesi yapılarıdır.Dört duvar ve çağdaşlıktan nasiplendiğimizin kanıtı olarak da birkaç pencere...

Madem çocuklar oynamak isterler ve oynayarak öğrenebilirler, o zaman çocukların beynine hükmetmek isteyen büyükler bunu oyunla yapmazlar? Paradoks gibi görünen bu olgunun nedenini anlayabiliyorum sanıyorum. Çünkü oyun, kahkaha ve neşe demektir, kahkaha ve neşe de ancak özgür bir ortamda mümkündür. Ama özgür bir ortamda insanoğlunun doğasına en aykırı ideolojileri ve değerleri çocuğa nasıl aktarabilirsiniz ki? İdeolojiden vazgeçtim, neşe içinde bağırış çağırış oyun oynadıkları neşeli ve özgür bir ortamda, çocuklara herkesin içinde burunlarını karıştırmamaları gerektiğini öğretmeye çalışın da sonucu görün! İmkânsıza yakındır. Çocuk dediğin bile isteye oynar ve öğrenir. Madem öyle çocuğa oyunla öğretmeli. Elinizdeki işte bu amaca hizmet eden ülkemizde yayımlanmış ender eserlerdendir.

Bu kitap çocuklar için olduğuna göre, çocuklar için bir önsöz yazmalıydım. Olmadı. Kalemim büyüklere yöneldi. Son iki satırda çocuklara sesleniyorum: Hep çocuk kalmayacaksınız ya, bir gün siz de büyüyüp çoluk çocuğa karışacaksınız. İşte o zaman bu satırları anımsayın, çocuklarınıza bol bol oyun oynatın.

Ali Nesin
Nisan, 2012

Şehrazad'ın 101 Oyunu Cilt 1 Şehrazad'ın 101 Oyunu Cilt 2